26 Temmuz 2015 Pazar

Ön okuma: Ölü Erkek Kuşlar-İnci aral


 "Senin ya da benim kendimiz olduğumuzu sandığımız bir süreçte sen yalnızca benim bilip tanıdığım bir Su ve ben yalnızca senin içinde taşıdığın bir Na'dan başka bir şey olamayız. Bizi ayıran farklılıkların silindiği zaman parçası hep bir an olacak. Ben, beni Na yapan uzlaşmazlığı hep içimde taşıyacağım görünürde yumuşak, daha hesaplı olsam da. Sen de her zaman benim ardımda, özlediğim huzurun peşinde koşacaksın. Böyle bil bunu."

Ölü Erkek Kuşlar 1991 yılında yazılmış ve Yunus Nadi Roman Ödülü kazanmış 400 sayfa bir kitap. Yazarın ilk romanının kendi hayatından parçalar taşıdığını ve "İçimden Kuşlar Göçüyor" romanının bunun devamı olduğunu okumuştum. Kitabın konusundan bahsedecek olursam Eşi Ayhan'ı çok yakın dostu olarak severken Onur'a tutkulu bir aşkla bağlı olan, Su ve Na olarak kendi içinde bir bölünmüşlük yaşayan Suna'nın iki erkek arasında kalışı onun çektiği bir film içinde anlatılıyor. Açıkçası ben bu postmodern yazılmış kitabın ikinci kısmında kitaptaki zaman kavramını kaybettim ama yine de kendimi kitabın içinde hissettim hatta sürekli kızıp durdum kitaptaki karakterlere. İnci Aral arada kalmışlığı ve kendisine duyulan sevgiyle yetinememeyi çok güzel açıklamış bence.

Kitaptan cümleler:

"Geçmiş zamanın şimdi olduğunu, yaşadıklarımın bugün, burada ve bulunduğum şu anda yaşanmış olduğunu anlıyorum. Geride kalmış olduğunu sandığım birçok şey kesin bir gerçekikle ve ayrılmaz bir biçimde bu anla birleşiyor, bütünleşiyor birdenbire."

"İnsanlar aymazlıklarını sürdürerek rastgele evlilikle, rastgele çocuklar yapmaktan, rastgele düzenler kurmaktan kurtaramıyorlardı kendilerini. Önlerine çıkan ilk kadın ya da erkek kendileri için yaratılmış sanma aptallığından vazgeçemiyorlar, sabırsızca düzen sanılan düzensizliklere atılıyorlardı."

"Yaşanan an öylesine uçucu ki ben onu belli anları yeniden yaşadığımda yakalıyabiliyorum ancak. Neyse ki bellek kayda geçiyor bütün o güzel resimleri ve hiçbir zaman silinemiyor artık. Hiç beklemediğin bir zamanda birden, seni sen yapan onca ses, koku, renk, tat, onca görüntü ve algı geri geliveriyor. Kimi zaman acı ile de olsa her şeyi yeniden duyup yaşıyorsun aynı canlılıkla."

"Kimsesizlikten başka dayanağı olmayan bu tutkuyu tek başıma yaşıyor, aralıksız bir yıkımı diri tutma çabasıyla ondan kendisini dileniyordum bıkmadan."

"Seni kafamdan atamıyorum. Ayrı olduğumuz her saat seni özlüyorum elimde olmadan.
Ben bu yaklaşımı sevgi olarak tanımlayamıyorum Suna. Beni böylesine düşünüyor olmandan da senin adına üzüntü duyuyorum. Birine böylesine tutunmak insanı köreltir.
Ne kadar acımasız. Ona bakarken kendimi hiçbir zaman bu kadar güçsüz duymadığımı düşünüyorum."

"Sakınmıyorum kendimi hiç, diye düşünüyorum. Azar azar vermeyi bilmiyorum. Hep aynı yanlışları yapıyorum. Ama işte sevmeyi ölçüye vuramaz insan. Vardır ya da yoktur benim için. O süreçte olduğunca yaşaması zorunludur. Bütün bu aldanışlar yaşanacaki pişilecek elbette."

"Yaşamın en temel gerçeğinin yalnızlık olduğunu kavrıyorum. İnsan bu temel üzerinde yükseliyor."

"Sevdalanmaksa düpedüz hastalıktı. Tutulup bir kadının peşinden gitmek her türlü felakete davetiye çıkarmaktı. Kadınların en önemli özelliği doğuştan orospu ruhu taşımalarıydı çünkü. Kancıktılar. Birazıcık zayıflık gösterdin miydi yer bitirir, aldatır, bırakır giderlerdi insanı. Bu saçı uzun aklı kısa cins, erkeklerin rahatlığı ve zevkleri için yaratılmışlardı yalnızca ve tepelerinden yumruğu eksik etmemek gerekirdi. Yüzverip sevgi gösterdin miydi hemen şımarır, yakanı kapmaya çalışırlardı."

"Doğru olduğuna inandığı biçimde davrandı bana herkes. Bu doğrular benim doğrularım olmasa da."

 "Bellek belli bir an belli bir yerde takılıp kalır. Bir sabah ya da gece yarısı, kar kokan bir öğleüzeri, bir yaz akşamı; bir sokak ya da oda kapısında, bir lokanta masasında, güneşi emmekten yorulmuş bir dal ucunda takılır kalır. Çok sonraları o yerin ve o anın fotoğraf durağanlığı ile belleğinize işlenmiş olduğunu görür ve orada o anda bir daha hiçbir zaman o eski siz olmamacasına derin, köklü ama adını koyamayacağınız bir değişim geçirmiş olduğunuzun ayrımına varırsınız."

"Neden insanları kurulu düzenler içine hapsedip sevme özgürlüklerini ellerinden alıyorlar? Ne diye onları evlerle, eşyalarla, çocuklarla bağlayıp özlemler, engeller, olmazlıklar ve acılar içinde bırakmayı düzen sayıyorlar?"

"Öyle bir düş içindeyim ki uçmaya çalışırken kanatlarımı kapatmış olduğumu bile ayıredemiyordum."

"Zaman umutsuz gözlerimizde dinleniyor."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder