Son zamanlarda soğuk sudan sıcak suya, sıcak sudan soğuk suya giriyormuş gibi bir döngüdeyim.
Önceliklerim farklı olduğu için bana motivasyon verecek bir kaynağım olmadığından olduğum yerde sayıyorum. Başkaları için normal sayılan şeyler benim kendimden büyük beklentilerim ve yeterince gözümü korkutuyorlar. Bazen "Eğer burada ben varsam belki bir umut da vardır." diyorum ama evet, hepimiz herkes gibiyiz. Dönüştüğümüz hallerimizi genelliyoruz, özümüzün sadece kendimizde olduğunu sanıyoruz. "Hep ben, önce ben." gibi bencilliklerimizden dolayı anlayış göstermiyoruz. Birisi bir yerden başladığında da buna saflık diyoruz ve iyi niyeti kullanmaya da kurnazlık diyoruz. Sadece iyi günümde yanımda olan insanlara bakıyorum da hepsi de arkadaşlıktan dem vuran insanlar. Ya "İnsanlar hep çıkarlarını düşünüyorlar, arkadaşlık insanlık kalmamış." diye sürekli yakınan kişiler ya da "Arkadaşlarıma çok değer veririm ben." gibisinden kendini öven kişiler. İki grup da en küçük olayda koşarak uzaklaşan insanlardan oluşuyor. Erkek arkadaşında sadakat aradığını söyleyen kadınlar sadece sevgililerinin parasıyla ilgileniyorlar, başka kadınlarla takılmasından onlara ne, nasılsa para geliyor! Kadınların görünüşüne değil, beynine aşık olduğunu söyleyen erkekler boya küpünden çıkmış kadınların peşinde olur genelde. Para, gösteriş ve lüksün peşinden gidiyoruz. Bir süredir farkındayım bunların. Hatalarımdan çok pişmanım ve şimdi de bana oturup iki yüzlülükleri, yapmacıklıkları seyretmek düşüyor. Gözümden bir perde kalkmış gibi. Bu yeterince acı veriyor. Yeniden gözümde perdeyle dolaşmak istiyorum ama herkesin de bunu yaşaması gerektiğini düşünüyorum. Belki o zaman önce kendimizi anlarız, belki maskelerimize gerek kalmaz. Sadece doğamız ve birbirimiz varız. Peki maskelere, gösterişe, birbirimizi kullanmaya neden gerek duyuyoruz? Geriye dönüp baktığımızda insanlardan çok anıları hatırlayacağız bence. "Ahmet'le birlikte sahilde olmak ne kadar güzeldi!" demek yerine "Sahilde olmak ne kadar güzeldi!" diyeceğiz. Hayatımıza giren kişiler kullandıklarımız ve kullanıldıklarımız olarak ikiye ayrılacak sadece. Bunu fark ettiğimizde de her şey için geç olacak. Saçma sapan şekilde "Hayattaki en önemli şey mutluluğum." gibi dandik kişisel gelişim cümlelerinin peşine takılıyoruz. Mutlu olmanın peşinden neden bu kadar gidiyoruz?
Umudumun kalmadığını hissettiğim zamanlarda maalesef sağlığım etkileniyor artık. Neyse ki güzel şeyler de oluyor son günlerde. Yeni yıla güzel başladım. Mesela 14 ay sonra Java bulundu. 5 Ocak akşamı getirildi buraya. Beni hatırladığını zannediyorum ama daha özlem giderememişken geldiği gibi gitti. Onunla geçirdiğim zaman boyunca onu öptüğümü hatırlamıyorum bu yüzden çok vicdan azabı çekiyordum. Buraya geldiğinde öptüm onu. Bu sefer de yüzümü yalamasına izin vermediğim için üzülüyorum. Gideceğini bilmiyordum, daha vakit geçiririz sanmıştım. En azından şu an için iyi olduğunu biliyoruz. Bir diğer mutluluğumu da bugün yaşadım. En sevdiğim ünlü Vitaliy Kozlovskiy. 2014 Mayısta doğum günüm için son çıkan albümünü sipariş vermiştim ama 8 Ocak 2016'da bir sürü aksilik nedeniyle gecikerek geldi :) Menajeri, kendisi şu an İstanbul'da, bu kadar beklediğim için hediye olarak iki kartpostal ve bir de poster göndermiş. Albümün adıma imzalı olması da ayrı bir güzel. :) Gelen kartpostallardan biri de imzalı. Üzerinde "Mucizelere inan!" yazıyor sanırım.
Küçük mutluluklar benim için yeterince büyük :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder