24 Haziran 2015 Çarşamba

Gezi: Gökçeada



İlk gün: Çanakkale'den Gelibolu'ya geçiş

Arkadaşımla gitmeyi çok istediğimiz Çanakkale'ye bizi yazlığına davet eden bir arkadaşımız sayesinde gittik. Yalnız yazlık Gökçeada'daydı. Biraz daha paramız olsaydı Bozcaada'yı ve Çanakkale'yi gezmeyi çok isterdim. Umarım bir sonraki yaz o da olur.
Ankara'dan 9 saat kadar süren otobüs yolculuğundan sonra Çanakkale'ye vardığımızda
otogardan servisle limana geldik. Orada bizi Gökçeada'ya götürecek gemiye binmek için bilet alırken öğrenci kartımızı kullanarak 10 TL ödedik. Aslında pahalı değil çünkü çarşamba günleri aktarma ile geçiş varmış. Biz bunu bilmediğimizden her bindiğimiz otobüse ve gemiye tekrar tekrar para ödedik maalesef. Gökçeada'ya gitmek için Gelibolu'dan geçmek gerekiyor. İlk gemi ile Eceabat'a gittik, yaklaşık yarım saat sürüyor. Eceabat'tan da ikinci gemiye binmek için Kabatepe'ye geçmek gerekiyor. Belki on dakika bile sürmeyen otobüs yolculuğu 3.5 TL gibi pahalı bir ücret. Son geçiş de Kabatepe'den Gökçeada'ya bir buçuk saat süren gemi yolculuğu. Onun da fiyatı 1.5 TL. Ama siz çarşamba günü gidiyorsanız 10 TL üstüne 5 TL vermeyin bizim gibi :)


 Gökçeada'ya vardığımızda merkeze gittik. Gökçeada içerisinde minibüs bilet fiyatları tam 1.5 ve öğrenci 1 TL ama yaz tatili gelince öğrenciler de tam sayılıyor yazın öğrencilik yapmadıkları için. :) İstediğiniz yere gitmek için maalesef minibüs kombinasyonları yok. Mutlaka merkeze uğramanız gerekmekte. Merkeze vardığımızda güzelce evi temizledik ve yemeğimizi yiyip yol yorgunluğumuzu uyuyarak attık. :) Bu da evin manzarası, biraz beton :)


Üçüncü gün: Bademli Köyü
Bademli Köyü ve Yıldızkoy yan yana. Biz ilk önce köye çıktık sonra da Yıldızkoy'da denize girdik. Köyde çıkılacak biraz yıkık dökük bir kale var. Biz oraya pek ulaşamadık. Sabun Atölyesini gezdik. Yalnız sabun atölyesi mühürlenmiş, sabuncu orada denetim olmadığı için rahatlıkla çalışıyor. "Doğal" sabunlarda gıda boyası kullandığını kendi söyledi zaten. Ayrıca ada şarabı olduğunu söylediği şarabı bize sattı. O da meğerse ada şarabı değilmiş. :/ Orada kahvaltı yapabileceğiniz bir de Mustafa'nın Kayfesi var. Oraya sonra değineceğim. Oradan inince üç tane kafe var. Biz köyün girişinde bulunan kafeye girdik. Gökçeada'da genellikle menü yok. Hatta buna Çanakkale'de de rastladık. Bir tabağa karışık yiyecek koymayı teklif ediyorlar ve bu 10 TL oluyor.Kalenin fotoğrafını çekmeyi unutmuşum maalesef.






Sonra Yıldızkoy'a gittik. Orada denize girecek yer beğenemedik bir türlü. Beğendiğimiz iki yerde de deniz kestaneleri vardı. Giremedik. Ancak kayalıklardan ilerlemeye devam edince güzel bir yer bulduk sonunda. Kayalık dibi olduğu için bir anda derinleşiyor bir anda ayağınız kayaya basıyor. Deirnliği sorun etmezseniz güzel yer yalnız denize girip çıkmak biraz zor.

 Son fotoğrafı yaklaştırırsanız dağ keçilerini görebilirsiniz. :)


Beşinci gün: Uğurlu

Uğurlu'ya merkezden gidiş yaklaşık 45 dakika sürüyor ve bilet fiyatı 6 TL. Gittiğinizde sahilde keçiler ve kızgın kumlar karşılıyor sizi. Oraya giden pek kişi yoktu. Olanlar da muhafazakar kesimdi. İnsan azlığından dolayı orayı seçmişler ve harem selamlık yapmışlar. Ayrıca kiyafet değiştirmek için ne kabin vardı ne de bir kafe. Denizden bahsedecek olursam kıyıya deniz anaları vurmuş. Kimi parçalanmış kimi ölmek üzere. Biz liman (Gizli Liman orası oluyor.) tarafına doğru ilerleyip iyi bir yer bulmaya çalıştık. Bulduğumuzu sandığımız yerde de denizde garip canlılar vardı. Ben onları fark eder etmez çıktım. Orada bir saat kadar kalıp en erken gelen otobüsle geri döndük.

 Bu fotoğrafı o gün merkezde çekmiştim :)


Altıncı gün: Zeytinli Köy



Zeyinli'ye bisiklet kiralayıp gittik. Bisiklet kiraları akşam teslim 10 TL, ertesi sabah teslim 15 TL gibi çok ucuz bir fiyat çünkü bisikletler en ufak bir yokuşu çıkamayacak kadar kötü bisikletler. Biz ilk hevesle bisikletleri ertesi gün teslim ederiz diye düşünüyorduk ancak akşam bile olmadan döner dönmez geri verdik. Merkez ve Zeytinli arası 4 km. Öğlen sıcağında yola çıktığımız için oraya varır varmaz kendimizi ilk gördüğümüz kafeye attık. Kafe köye girişte sağda kalıyor. Biz ne içeceğimize karar veremezken soğuk su getirdiler bize. Oranın suyuymuş. İçtiğim en güzel sulardan biriydi, sanki kendiliğinden hafif aromalı gibi ağızda hoş bir tat bırakıyordu. Bisikletleri kafeye bıraktıktan sonra köyün girişine göre soldan gittik bu sefer ve ilk yokuşta yorulup kendimizi yine ilk gördüğümüz kafeye attık. Orada cicirya adlı Rum pidesi varmış. 45 dakikada pişeceği için biz o pişene kadar çıkıp dolaştık.  Sol tarafın yokuşundan devam ettik. Orada yol ikiye ayrılıyor ve ayrımdaki duvara "Çıkmaz Sokak" yazmışlar. Ne tarafın çıkmaz olduğunu anlayamadığımızdan sol tarafı tercih ettik. Siz o yazıyı görürseniz sağdan gidin çünkü sol tarafta köpek var :D Çıkmazdan dönüp bu sefer sağa doğru gittik. Orada Rum okulu, Zeytinli dayanışma derneği (terk edilmiş herhalde) ve kiliseler gördük. Burası pek belli olmasa da bir kilise aslında :)




Orada yokuşları takip ederken Barba Hristo Tatlıları diye bir tabela gördük ve takip ettik belki Rum tatlısı yeriz diye. Orada bir madam vardı, onun sohbeti eşliğinde sakızlı muhallebi yedikten sonra ciciryamızı yemeye döndük. 




Cicirya böyle bir şey. Bıçakla kesmek imkansız, elinizle yemeniz gerek. Normal pideden farklı olarak ağza bolca nane tadı geliyor. Ayrıca yerken çok susuyorsunuz, ayranı bardak bardak içiyorsunuz ucuz zannedip. Güzelim cicirya 7 TL iken bir su bardağı açık ayran 3 TL! 

 Bunlar da akşam evden çektiğim güneş batımı manzaraları :)



Sekizinci gün: Tekrar Bademli Köyü

Son günümüzde tekrar Bademli Köyü'ne gittik. Tekrar bahsedeceğim dediğim Mustafa'nın Kayfesi'nde kahvaltı yaptık. Sıradan basit bir kahvaltıydı yalnız üç kişilik serpme kahvaltı 52 TL bilmem kaç kuruş tuttu ve sonunda dersimizi aldık, artık menü yoksa fiyat sormadan bir şey ısmarlamayacağız. 

Bu da son günümüzde çektiğim fotoğraf. Hava artık kapanmıştı.

Dönerken yolculuğumuz zor oldu. Kapalı havada deniz çok dalgalıydı. 1.5 saat süren Gökçeada Kabatepe yolculuğu 2 saati aşmıştı ve gemi yüzmüyordu sanki karadan yürütülüyordu. Bu yolculuktan bir ders daha çıkardık: Bavullarımızı dalgalı denizde geminin ön kısmına koymamamız gerekiyordu zira onları oradan çekmek için denize girmiş kadar olduk. Gelibolu'dan Çanakkale limanına geçerken üçüncü dersimizi de aldık: gemiye binerken bilet alın ve onu aktarma için saklayın çünkü onunla ikinci gemi yolculuğunda para ödemiyorsunuz, biz ödedik. :/  Limana varınca otogara giden servis -in gelmesini beklerken kordonda yemek yiyecek yer aradık. Çanakkale ev yemekleri diye aynı zamanda sergisi olan bir lokanta vardı. Yine menü yoktu ve 10 TL'ye şakşuka, salata, bulgur pilavı ve çökertme olan bir tabak hazırladılar. Oranın yan binası olan sergiye girdik sonra da. Çanakkale Savaşından kalan eşyaların ve bir de resim sergisi vardı. Aynı zamanda 15 dakikalık bir tanıtım videosu da seyrediyorsunuz. Oradan Çanakkale gezi rehberi verdiler ama artık çok geçti :D Zaten sekiz günlük bir rehber yapmışlar. Çanakkale'ye bir sonraki uğrayışımda uygulamayı çok istiyorum :)


NOT: Atladığım günlerde Aydıncık plajına, çoğu günün akşamı da Kaleköy'e gittik ama maalesef fotoğrafları yok. Kaleköy'de gidebileceğiniz kafeler ve balık restoranları var. Geceye kadar açık bir mekan. Aynı zamanda takı boncuk, hediyelik eşya satan minik bir pazar var.

1 yorum:

  1. Seneye Erasmus çıkmazsa mezun olacağım inşallah, o zaman para biriktirip birkaç yer gezmek istiyorum ve aralarında yine Gökçeada var. Orada olacağın aklımda bulunsun :) Yorumun için teşekkür ederim :)

    YanıtlaSil